Yalanım Varsa Ne Olayım?
En yakın arkadaşınız saçlarını kestirmiş ve büyük bir hevesle size nasıl olduğunu sorduğunda ve siz bu imajı hiç beğenmediğinizde yalan söylersiniz. “Çok güzel olmuş” deriniz. Bu zararsız, pembe bir yalandır ve günlük hayatımızda başımıza çok sık gelir. Hatta toplumsal sukünetin devamı açısından sürmesi gerekir. Bunun ötesinde yalan hakkında sürekli araştırmalar yapılıyor, yeni teknikler geliştiriliyor. Yine de işin içinden çıkamıyoruz. Yüz kızarması, gergin bir gülüş, göz kaçırmak artık ezbere biliniyor. Ama bir araştırma, her yirmi bin kişiden sadece ellisinin yalanı yakalamak için doğru muhakeme yapabildiğini, bunun da en fazla yüzde sekseninde doğruluk payı olduğunu söylüyor. Yalan üzerine daha çok kafa yormamız gerek. Asında galiba hepimiz yalancıyız. Araştırmalara göre on dakikada üç defa, günde 2’den fazla yalan söylüyoruz.
Yeter ki İnan Bana
Bu yalan söyleme tutkusu nereden geliyor? Uzmanlara göre kökenleri çocuklukta yatıyor. Örneğin bebeklikte ağlama numarasıyla yalanın temeli atılıyor. 1 yaşında saklamayı öğreniyor, 2 yaşında blöf yapmaya başlıyoruz. 5 yaşında düpedüz yalana başlıyoruz. 9 yaşındaysa artık örtbas edilmesi gereken şeyleri saklayacak kapasitedeyiz. Eğitimci J. J. Rousseau “Çocukları yalan söylemeye iten aslında itaat, ürkek çocuk yetiştirmeyin” demişti. Bugün biliyoruz ki yalan söylemenin çocuklukta iki temel nedeni var. Birimcisi arkadaşların yanında küçük düşme korkusu ve ondan da mühimi anne sevgisini kaybetme korkusu.